Osmanlı Döneminde Amerika ile İlişkiler
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİYLE İLİŞKİLER
Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey-Amerika’da Atlas Okyanusu-Missippi ırmağı arasındaki topraklar da İngiltere’ye tâbi olarak bulunan 13 koloninin giriştikleri başardı çetin bağımsızlık mücadelelerinden sonra kurulmuştu (1783). Böylece Amerika Birleşik Devletleri, kuruluşundan sonraki yularda Missippi ırmağının batı yönünde sınırlan büyük ölçüde genişletmiş, bu arada da okyanuslarda ticarî etkinliklere başlamıştı; İşte bu ticarî etkinlikler sırasında da Osmanlı imparatorluğu ile de ilk ticarî ilişkilere başlamıştı. Esasen bu ilişkiler, doğrudan doğruya Osmanlı Devleti ile değil Garp Ocaklarımla olmuştur. Gerçekten Amerika Birleşik Devletleri, Cezayir (1795), Trablusgarp (1796) ve Tunus (1797)’la ticaret antlaşmaları yapmak suretiyle B atı-Akdeniz’de ticarî etkinliklere başlamış, Doğu-Akdeniz’deki ticarî etkinliklerini ise daha sonraki yularda (1801) gerçekleştirme olanağı bulmuştur. Bu etkinlikler sonucunda ilk kez bir Amerikan ticaret gemisi İzmir’e, savaş gemilerinden oluşan bir filo da İstanbul’a ziyaret için gelmiştir. Böylece bağımsız bir devlet durumuna gelen Amerika, ancak 12 yıl sonra ticarî etkinlikler nedeniyle Akdeniz’e ulaşmak suretiyle ilk kez Osmanlı Devletiyle ilişki kurma imkânı bulmuş oluyordu. Bir süre sonra Doğu-Akdeniz’de ticarî etkinliklerin süratle artmasını dikkatle izleyen Amerika, İzmir’de bir konsolosluk açmak amacıyla Osmanlı hükümetine başvuruda bulunmuşsa da iki devlet arasında bir ticaret antlaşması mevcut olmaması gerekçesiyle kabul edilmemiştir (1802). Fakat buna rağmen 8 yıl sonra (1810) Amerika-İzmir arasında ilk kez düzenli bir biçimde ticarî seferler yapılmaya başlanmıştır. Fakat Amerikalı tacirler, Osmanlı Devleti’ıa.n bazı Avrupa devletlerine tanıdığı ticarî imtiyazlar (Kapitülasyon) nedeniyle Osmanlı ülkesinde bağımsız olarak değil ancak, İngilizler’e tâbi olarak yani gemilerine İngiliz bayrağı çekmek suretiyle ticari etkinliklerde bulunabiliyorlardı. Bu bağlı statüden kurtulmak amacıyla Amerika hükümeti, İzmir’de yerleşmiş bulunan bir Amerikalı taciri konsolosluğa atamış (1811), fakat Osmanlı hükümeti, bu atamayı ancak 1823 yılında resmen kabul ile onaylamıştır.[1] Rum ayaklanmasının Avrupa devletlerinin yardım ve destekleriyle gittikçe yayılmaya başladığı bir dönemde, başta Kaptanı Derya Mehmet Hüsrev Paşa olmak üzere, Osmanlı devlet erkânında, ülkede ticari etkinlikleri hızla artmakta olan Amerika Birleşik Devletleri ile resmen ticari ve siyasi bakımlardan ilişki kurma eğilimi başgöstermeye başladı. Bunu haber almak da gecikmeyen Amerika, iki devlet arasında ticari ve siyasi ilişkilerin derhal kurulmasını sağlamak için harekete geçti; bunu gerçekleştirmek amacıyla da amiral John Rodgres’in komutasında Akdeniz’de bulunan donanmasını, Osmanlı donanmasını ziyaret için İzmir limanına gönderdi (20 Ağustos 1825). Fakat bu sırada Osmanlı donanması Rum ayaklanması nedeniyle sefere çıkmıştı.[2]
Bunun üzerine kışı geçirmek amacıyla Minorka adasına giden Amerikan donanması daha sonra (Temmuz 1826) İzmir’e yeniden geldi. Avrupa devletlerinin aksine, gittikçe yayılıp gelişmekte olan Yunan ayaklanması karşısında tam anlamıyla yansız bir politika izleyen Amerikanın bu tutumu, Osmanlı Devlet adamlarını son derecede sevindirmişti. Bu arada Amerika, Akdeniz filosunun İzmir’i yeniden ziyarete gelmesi, bir tür destek ve iyi dsotluk simgesi olarak yorumlanmıştır. Bu ziyaretten kısa bir süre sonra da Na-varin faciasının meydana gelmesi, iki devlet arasındaki yakınlaşma ve dostluğun daha da güçlenmesine neden olmuştur. Özellikle XIX. yüzyılın başlarından itibaren teknik alandaki gelişmeler doğrultusunda gemi inşasında da büyük gelişmeler olmuştur; buharla çalışan gemilerin yapılması üzerine kürekli ve yelkenli gemilerden vazgeçilmiştir. Bu gelişmelere ayak uydurmayı sonderecede gerekli gören Osmanlı devleti, yabana gemi uzmanlarından faydalanmayı kararlaştırdılar. Artık gelişen yeni politik ortam içinde Avrupa devletlerine güvenemeyen Osmanlı hükümeti, gemi inşasında büyük ilerlemeler yapan Amerika Birleşik Devletlerimle bu konuda ilişkiler kurulması ve dolayısıyla onlardan faydalanma hususlarını düşünüp araştırmaya başladı. Doğal olarak her şeyden önce Amerika ile bir anlaşma yapılması gerekliydi. Öte yandan Osmanlı hükümetinin kendileriyle ilişki kurma yolunda daha ılımlı bir tutum alması üzerine Amerika hükümeti, içinde İzmir Amerikan konsolosunun da yer aldığı bir heyeti, görüşmelerde bulunmak amacıyla İstanbul’u gönderdi (Aralık 1828); böylece Osmanlı-Amerika resmî görüşmelerine resmen başlanmış oldu. Fakat bu görüşmeler, iki taraf heyetlerinin farklı düşünmeleri nedeniyle gittikçe uzamaktaydı. Çünkü Amerika heyeti, gerçekleştirilecek resmi iliikilerde ticari konular üzerinde dururken Osmanlı heyeti de politik ve askerî konuların ele alınmasını savunmakta idiler. Fakat buna rağmen görüşmeler olumlu bir biçimde sona erdirildi ve Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında ilk kez, bir Ticaret ve Dostluk Antlaşması imzalandı (7 Mayıs 1830). 10 maddeden (birisi gizli) oluşan bu antlaşma uyarınca “Her iki ülke tacirleri en çok izne sahip devlet statüsüne göre gümrük vergisi verecekler, Amerikan yurttaşları Osmanlı ülkesinde herhangibir suç işledikleri zaman Osmanlı güvenlik görevlileri tarafından tutuklanmayacaklar, ancak öteki yabancı devletlerin yurttaşlarına uygulandığı üzere, elçilik ve konsolosluklar tarafından muhakeme edilip cezalandırılacaklar.[3]
Amerika Birleşik Devletlerinin ticaret gemileri Karadeniz’e girip çıkabilecekler ve gerek Amerika’da gerekse Türkiye’de Osmanlı savaş gemilerinin yapımında gerekli olan kereste, Amerikalılar tarafından sağlanacak, Amerika’ca, inşa edilecek gemilerin fiyatları, aynı niteliklere sahip Amerikan gemilerinin fiyatlarından fazla olmayacaktır (Gizli madde)”. Bu antlaşmanın imza edilmesinden sonra her iki devlet, birbirlerini resmen tanımış oldular. Osmanlı Devleti, bu antlaşmayla sadece gemi inşasına karşılık Amerika Birleşik Devletlerine, daha önce Avrupa Devletlerine vermiş olduğu kapsamlı ticarî imtiyazlar (Kapitülasyon) gibi imtiyazlar vermiş oldu. Fakat bununla birlikte Amerikan Senatosu, yukarıda içeriği belirtilen gizli maddeyi, “dış politikada birtakım sakıncalar yaratabileceği” gerekçesiyle kabul etmemiştir. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti, bu karan sert bir dille resmen kınadı; bu durum da, gerçekleştirilen resmî ilişkilerin başlangıcında her iki devlet arasında bir hoşnutsuzluk meydana getirdi.[4]
Sözkonusu İstanbul Antlaşması gereğince Amerikan maslahatgüzarı denizci David Porter’in öncülüğünde savaş gemisi yapımına başlandı (1832). Amerika’dan getirtilen mühendis, işçi ve gerekli malzemelerle Haliçte kurulan tersanede 1839 yılına dek buharlı gemiler inşa edildikten başka Amerika’dan da bazı gemiler satın alındı. Bu ilişkilerin çoğaltılıp yaygınlaştınlması amacıyla Amerika Birleşik Devletleri, İstanbul’daki maslahatgüzarını elcilik derecesine çıkarmış (8 Mart 1839), daha sonraki yıllarda (1850)da Osmanlı Devleti, bir binbaşıyı resmi temsilci sıfatıyla, 1858 yılında ziyarette bulunmak üzere bir amirali Amerika’ya yollamış, nihayet 1867 yılında da ilk Osmanlı daimî elçisi Washington’a atanmıştır. Bu arada (1862) iki devlet arasında yeni bir ticaret anlaşması yapılmışsa da Osmanlı Devleti, birtakım nedenlerle bunu tek yanlı alarak feshetmiştir. Sözkonusu edilen bütün bu ilişkilere rağmen Amerikan misyonerleri, Osmanlı ülkesinde, Ermeni ve Rumların çoğunlukta olduğu yerlerde birtakım kışkırtıcı etkinliklerde bulunmaları üzerine Osmanlı hükümeti, sözkomısu yerlerdeki Amerikan okullarını kapatmak istiyordu (1860). Bu arada Osmanlı ülkesinde Amerika’ya göçedip yerleşen Ermeni ve Rumların Türkler aleyhine geniş etkinliklere girişmeleri sonucunda Amerika’da Türk düşmanlığı başlamış, bu da her iki devlet arasındaki ilişkileri ciddi biçimde sarsmıştı. Fakat bütün bunlara rağmen Osmanlı Devleti, Amerika’da başgösteren iç savaşta (1861-65) Amerika Birleşik Devletlerini destekledi; buna karşılık olmak üzere Amerikan hükümeti de Girit ayaklanmasında (1866), yansız bir politika izledi.[5]
[1] Münir Aktepe, “III. Ahmet” Maddesi, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 2, İstanbul 1989, s.64.
[2] Mehmet Saray, Türk-Rus Münasebetlerinin Bir Analizi, İstanbul 1998, s 45-51.
[3] Abdülkadir Özcan, “Karlofça” Maddesi, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 24. İstanbul 2001, s. 559.
[4] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, A.g.e., , C. 4, Ankara 1978, s.439
[5] M. Cavit Baysun, “I. Abdülhamid” Maddesi, Türk Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, C. 1, s.218.