Eski Mezopotamyalılar, MÖ. 2. binyıldan itibaren çarpım cetvelleri, kare, karekök, küp, 2 ve 16 tabanlarında logaritma cetvelleri ile birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, çeşitli geometrik şekillerin alan ve hacim hesaplarını yapmışlardır. En erken metinlerde kullanılan sayı sistemleri ise altmış tabanlı sistemi içerirdi. 60’ın böleni çok olduğu için sistem, birçok hesaplamayı basitleştirmiştir. Bugün de zaman ve açı ölçümlerinde aynı sistem kullanılmaktadır. Babil matematikçileri, pi sayısını 3 olarak hesaplamalarına karşın bunun tam değerini 3 1/8 (=3.125) olarak gerçek değere (3.142) çok yakın hesaplamışlardır.
Sümerler, ayın bir hilalden öteki hilale kadar geçen tüm evrelerini kapsayan süre ile tanımlanan ay takvimi kullanmışlardır. Bu süre bazen 29, bazen de 30 güneş günü oluyordu. Yılı 12 aya bölmüşlerdi. On iki ayın beş ayını 29 gün, yedi ayını 30 gün, dolayısıyla bir yılı 355 gün sayıyorlardı. Güneş yılına göre 10 günlük fark nedeniyle, üç yılda bir ay yılını 13 ay yapıyorlardı. Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar ay takvimini kullanmışlardır. Araplar hâlâ ay takvimini kullanmaya devam etmektedir.
Sümerler, zamanı altmış dakikalık saatlerde ölçen ilk insanlardı ve 1 hafta yedi gündü. Ayın yedisi, ondördü, yirmi biri ve yirmi sekizi hafta sonu kabul edilmişti. Dolayısıyla ilk hafta sonu tatilini başlatan Sümerler olmuştur. Gün kavramını da ilk kez Sümerler geliştirmiştir. Sümerler ve Babilliler, günü gündüz ve gece olmak üzere ikiye ayırıyor ve 12 çift saate bölüyorlardı. Gün güneşin batmasıyla başlıyordu. Ancak MÖ. 300’den sonra müneccim Kidannu’nun önerisiyle günün gece yarısı başlaması kabul edildi. Sümerler ve Babilliler, gündüz için güneş saatleri yapmışlardı. Ayrıca yine gecenin ve gündüzün bölümlerinin belirlenmesinde su saatleri de kullanılmaktaydı.
Bugünkü takvimimizde kullandığımız bazı ay adları Eski Mezopotamya ay adlarından kalmadır. Şubat ve Eylül Akkad dilinde Şubatu ve Elulu; Nisan ve Temmuz Sümer dilinde Nisanu ve Dumuzi Tammuzdur. Haziran Aramice’den gelmedir. Mart, Mayıs ve Ağustos aylarının isimleri de Latincedir.
MÖ. 2. binyıldan itibaren göksel olaylar gözlemlenir ve gelecekle ilgili kehanetlerde bulunulurdu. MÖ. 700’lerde buna dayanarak burçlar belirlenmişti. Babilli astronomlar MÖ. 500’lerde gün dönümü ve tutulmaların zamanını hesaplayabiliyorlardı. Gök cisimlerinin doğduğu zamanki konumuna göre insanın geleceğini tahmin eden yıldız falı da ilk kez Babil’de bulunmuştur. Ayrıca güneş, ay, yıldız ve gezegenlerin durumları önceden tahmin edilerek yıllıklar yazılmıştır. Astronominin gelişimi din ve mitoloji ile iç içedir çünkü insanlar astronominin bir amacı olduğuna inanıyorlar ve ona bazı dinî veya mistik unsurlar yüklüyorlardı. Örneğin tutulmalar kötüye işaretti.
Eski Mezopotamya’da hakkında en çok bilgi sahibi olunan bir başka bilim dalı da tiptir. Eski Mezopotamyalılara göre hastalıklara kötü ruhlar ve kötü cinler neden olmaktaydı. Kötü ruhları vücuttan kovacak olan ise sihir ve iyileştirici büyüydü. Bazı hekimler ise hastalıkları sihrin yanında iksirler, lapalar, merhemler ve cerrahi müdahaleler ile iyileştirmeye çalışmışlardır. Bitki kökleri, sapları, filizleri, yaprakları, çiçekleri, insan ve hayvan kemikleri, çeşitli hayvan parçaları, dışkıları, organları ile arsenik, demir oksit, güherçile, bakır tozu, cıva, kükürt, kireç, doğal su ile hazırlanan ilaçlar ve masaj da hastalıkların tedavisinde kullanılmaktaydı. Doğaüstü güçlere inanıldığı için tıp bilimi gelişememiştir. Asu/a-zu adı verilen hekimler, çeşitli hastalıklar için tedaviler önerirlerdi. Aşipu denilen kişiler ise büyü ile hastalıkları iyileştirmeye çalışırdı. Hekimlik sadece rahiplere mahsus kutsal bir meslekti. Cerrahlık ise bir zanaattı. Cerrahlar, yaraları, çıkık ve kırık gibi hastalıkları iyileştirmekle görevliydi. Hekimler gibi sihirle hastalıkları iyileştirmeye çalışmazlardı.
Ulaşım, madenlerin işlenmesi, mimarlık, çömlekçilik, dokumacılık, camcılık, dericilik, çiftçilik, sulama, kanal yapımı, suyun depolanması, kanalizasyon sistemi gibi bugünkü uygar yaşamın temelini oluşturan teknikler Mezopotamya’da geliştirilmiştir. Ulaşımda genellikle nehirler ve kanallar kullanılmıştır. Gemilerle Basra Körfezi ve Akdeniz’e seferler yapılıyordu. Karadan ulaşımda genellikle katır ve eşek kervanları kullanılırdı. MÖ. 2000’lerde at, MÖ. 1. binyılda ise develer de kullanılmıştır. Mezopotamya’da tekerlekli araçlar MÖ. 3500’lerden itibaren kullanılmaktaydı. Sümerlerin dört tekerlekli ve eşek koşulan savaş arabaları vardı. Ayrıca kısa yolculuklar için de yekpare tekerlekli arabalar kullanılmıştır.
Cevap bırak
Sorry, you do not have a permission to answer to this question .
Cevap ( 1 )
Eski Mezopotamyalılar, MÖ. 2. binyıldan itibaren çarpım cetvelleri, kare, karekök, küp, 2 ve 16 tabanlarında logaritma cetvelleri ile birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, çeşitli geometrik şekillerin alan ve hacim hesaplarını yapmışlardır. En erken metinlerde kullanılan sayı sistemleri ise altmış tabanlı sistemi içerirdi. 60’ın böleni çok olduğu için sistem, birçok hesaplamayı basitleştirmiştir. Bugün de zaman ve açı ölçümlerinde aynı sistem kullanılmaktadır. Babil matematikçileri, pi sayısını 3 olarak hesaplamalarına karşın bunun tam değerini 3 1/8 (=3.125) olarak gerçek değere (3.142) çok yakın hesaplamışlardır.
Sümerler, ayın bir hilalden öteki hilale kadar geçen tüm evrelerini kapsayan süre ile tanımlanan ay takvimi kullanmışlardır. Bu süre bazen 29, bazen de 30 güneş günü oluyordu. Yılı 12 aya bölmüşlerdi. On iki ayın beş ayını 29 gün, yedi ayını 30 gün, dolayısıyla bir yılı 355 gün sayıyorlardı. Güneş yılına göre 10 günlük fark nedeniyle, üç yılda bir ay yılını 13 ay yapıyorlardı. Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar ay takvimini kullanmışlardır. Araplar hâlâ ay takvimini kullanmaya devam etmektedir.
Sümerler, zamanı altmış dakikalık saatlerde ölçen ilk insanlardı ve 1 hafta yedi gündü. Ayın yedisi, ondördü, yirmi biri ve yirmi sekizi hafta sonu kabul edilmişti. Dolayısıyla ilk hafta sonu tatilini başlatan Sümerler olmuştur. Gün kavramını da ilk kez Sümerler geliştirmiştir. Sümerler ve Babilliler, günü gündüz ve gece olmak üzere ikiye ayırıyor ve 12 çift saate bölüyorlardı. Gün güneşin batmasıyla başlıyordu. Ancak MÖ. 300’den sonra müneccim Kidannu’nun önerisiyle günün gece yarısı başlaması kabul edildi. Sümerler ve Babilliler, gündüz için güneş saatleri yapmışlardı. Ayrıca yine gecenin ve gündüzün bölümlerinin belirlenmesinde su saatleri de kullanılmaktaydı.
Bugünkü takvimimizde kullandığımız bazı ay adları Eski Mezopotamya ay adlarından kalmadır. Şubat ve Eylül Akkad dilinde Şubatu ve Elulu; Nisan ve Temmuz Sümer dilinde Nisanu ve Dumuzi Tammuzdur. Haziran Aramice’den gelmedir. Mart, Mayıs ve Ağustos aylarının isimleri de Latincedir.
MÖ. 2. binyıldan itibaren göksel olaylar gözlemlenir ve gelecekle ilgili kehanetlerde bulunulurdu. MÖ. 700’lerde buna dayanarak burçlar belirlenmişti. Babilli astronomlar MÖ. 500’lerde gün dönümü ve tutulmaların zamanını hesaplayabiliyorlardı. Gök cisimlerinin doğduğu zamanki konumuna göre insanın geleceğini tahmin eden yıldız falı da ilk kez Babil’de bulunmuştur. Ayrıca güneş, ay, yıldız ve gezegenlerin durumları önceden tahmin edilerek yıllıklar yazılmıştır. Astronominin gelişimi din ve mitoloji ile iç içedir çünkü insanlar astronominin bir amacı olduğuna inanıyorlar ve ona bazı dinî veya mistik unsurlar yüklüyorlardı. Örneğin tutulmalar kötüye işaretti.
Eski Mezopotamya’da hakkında en çok bilgi sahibi olunan bir başka bilim dalı da tiptir. Eski Mezopotamyalılara göre hastalıklara kötü ruhlar ve kötü cinler neden olmaktaydı. Kötü ruhları vücuttan kovacak olan ise sihir ve iyileştirici büyüydü. Bazı hekimler ise hastalıkları sihrin yanında iksirler, lapalar, merhemler ve cerrahi müdahaleler ile iyileştirmeye çalışmışlardır. Bitki kökleri, sapları, filizleri, yaprakları, çiçekleri, insan ve hayvan kemikleri, çeşitli hayvan parçaları, dışkıları, organları ile arsenik, demir oksit, güherçile, bakır tozu, cıva, kükürt, kireç, doğal su ile hazırlanan ilaçlar ve masaj da hastalıkların tedavisinde kullanılmaktaydı. Doğaüstü güçlere inanıldığı için tıp bilimi gelişememiştir. Asu/a-zu adı verilen hekimler, çeşitli hastalıklar için tedaviler önerirlerdi. Aşipu denilen kişiler ise büyü ile hastalıkları iyileştirmeye çalışırdı. Hekimlik sadece rahiplere mahsus kutsal bir meslekti. Cerrahlık ise bir zanaattı. Cerrahlar, yaraları, çıkık ve kırık gibi hastalıkları iyileştirmekle görevliydi. Hekimler gibi sihirle hastalıkları iyileştirmeye çalışmazlardı.
Ulaşım, madenlerin işlenmesi, mimarlık, çömlekçilik, dokumacılık, camcılık, dericilik, çiftçilik, sulama, kanal yapımı, suyun depolanması, kanalizasyon sistemi gibi bugünkü uygar yaşamın temelini oluşturan teknikler Mezopotamya’da geliştirilmiştir. Ulaşımda genellikle nehirler ve kanallar kullanılmıştır. Gemilerle Basra Körfezi ve Akdeniz’e seferler yapılıyordu. Karadan ulaşımda genellikle katır ve eşek kervanları kullanılırdı. MÖ. 2000’lerde at, MÖ. 1. binyılda ise develer de kullanılmıştır. Mezopotamya’da tekerlekli araçlar MÖ. 3500’lerden itibaren kullanılmaktaydı. Sümerlerin dört tekerlekli ve eşek koşulan savaş arabaları vardı. Ayrıca kısa yolculuklar için de yekpare tekerlekli arabalar kullanılmıştır.